index

31 Aralık 1995 Pazar

YAZ BENİ - Özcan Özbilge

 
Özcan Özbilge
Edebiyat Özel Sayısı
 
YAZ BENİ !
 
    Onun gülmesidir güldüğüm  
    Onun nefeslenişi  
                               bir çıplak bedende  
                               ki kıvrılmış  
                               dizlerinde ayazla  
                               omuzlarında gölgeler  
                               odanın loşluğunda  
       
    Ah, tutuşurum gecenin boşluğunda.
Gözlerimi derin pencerenin laciverdinde yitiriyorum. Alnım şaşkın ve dağınık. Kaslarım sahipsiz, göğsüm boş ve ıssız, parmaklarım dokunmasız, öylece oradayım. Bir sözcük umuyorum. Sözcük, seni umuyorum, kurtar beni. Her zaman olduğu gibi kurtar. Kırk mumluk gece lambasının soldurduğu bu yorgun nesneler dünyasında acizim yine, sözcük, duy beni. Renksizim, dilimin ardında bir ağırlık.  

Ses yok.  

Gölgesini görüyorum. Pervazın ardında duruyor, biliyorum, her an olabilecek olanın şiddetiyle beni yaşıyor. Safi ben kesilmiş, tüm benliğiyle beni yaşıyor. Hangi ben? Ben göremiyorum ama. Olamıyorum ama. Olamadığım yerde bir ilahi başlıyor. Her zaman böyle oluyor. Bir şeyler oluyor. Yokluğumda oluyor. Seyircisiyim. Seyircinin kim olduğunu bilemiyorum. O nefesleniyor. Aklında ben.  

    Bir damla tuz  
                          bal  
                               ve ateş  
                               ve yanısıra yaşadıklarımdır  
                               bakmak ve gezinmek o tenha kayalıklarında hayatın  
                               sereserpe ve ferah ve rüzgarlı  
                               elim saçlarında  
                               veririm saçlarımı da düşerim serbest  
                               hayatın boşluğuna.
Söz gelmiyor. Sıradanlığın şiiri yoktur, biliyorum. Çünkü olmuşluğum vakidir. O, pervazın ardından aniden bir devinime dönüşüyor. Elinde aniden parlayan bir bıçakla. Dünyanın bir haritası kazınıyor gözlerime: bir muşamba masa örtüsü, üşümüş yanaklar, kirli bir kadeh, ekmek kırıntıları, kasımpatları ve bir mürekkep şişesi, bir amentü billahi, bir kaç çığlık, çok sayıda yürek, havada keskin bir dönüş, çarpılmış bir kapı, acıyan dirsekler, ikizkenar bir aynada pencere gölgeleri. Bıçak yükseliyor.  

Haykırıyor: Yaz beni!  

Kan ter içersinde uyanıyorum. Yalnızca benim olmayan bir rüyayı görmüşüm sanki. Odanın duvarları göz bebeklerimde şekilleniyor. Bir çamur deryasından kurtulur gibi, zorlukla çıkıyorum yataktan. Sarsak adımlarım sakin bir zamansızlıkta. Derin pencereye yöneliyorum. Serin hava. Güzel sevda. Cümbüş sesleri geliyor uzaklardan.  

Sayfayı çeviriyorum:  
  

    I  

    Yüz şarkı söyler en üst  
    noktasında bedenin,  
                                    bir başına. Bütünüyle  
    et ve kemik, bütünüyle şarkı ve hizaya  
    getirilmiş. Çünkü cehennem sakindir,  
    çatlamış dudaklarda ve ten ve  
    us tanecikleri dönmekte, yumuşak  
    bir ıslık sesiyle inmektedirler  
    yere.  
                            Kendi ölümündü bu  
    gördüğün. Senin kendi yüzün, katı  
    ve ham. Bu: sesten ya da  
    devinimden yoksun. Sweet Afton,  
    ölü dilenci kanıyor  
    henüz. Kanı, bir zaman için  
    canlı ve bir kapı aralığına  
    sıkışmış, şarkı söyleme  
    uğraşında. Yağmurun altında  
    çatlaklara akıyor. Dipleri  
    meşhur çukurlara. Ki bir kenarı  
    onların bir başka yaşamın  
    masum yayınlarıdır.  

    II  

    Bu noktada, ne ard  
    ne de ön olan bir noktada, boyutsuz  
    çizgide. Bir başın  
    tepeden, İsa'nın cennetinden  
    görünüşü, tarih ya da  
    arzudan soyutlanmış.  
                                      Çakılmış ve gölgeye  
    dik. (hatta söz bile, düşeydir, iz  
    bırakmaz. Ölüme doğmuş,  
    sıkıca tutturulmuş ona, ki orada  
    aşık iki yana açar kollarını,  
    Tanrıları tarihle tehdit  
    etmek içindir duruşu.  
    Parmaklar ıssızlığa uzanır. Her  
    noktada, insan teninden sonra, ışık  
    bile varsayımsaldır artık. Fakat bir  
    son, onun sonudur bu, bir  
    başlangıcın başarılamaması.  
       
    Bir haç. Bedenle ifade, simge, kollar  
    bir çizgide, kaskatı gerilmiş, çivilenmiş,  
    güçlerini aldıkları şeyin belirtisinden yoksun.  
    Nokta, bir çizgi oluştururlar; bir haç ya da  
    bir adam ve onun maddesi, toprağa  
    gömülmüş. Baş geriye savrulduğu  
    ve ağız, varoluşa haykırılan bir  
    çığlıkla açıldığında belki  
    ancak en küçük belirtisi olabilecektir  
    devinimin - pis bir leke: yardım  
    gelmeyecektir. Kimse o istasyona  
    bir ikinci kez dönmeyecektir. (*)

Çırpınarak uyanıyorum. Kirpiklerimde çocuk kıpırtıları. Havada mavi bir günün uçuşan zerrecikleri. Doğruluyorum. Radyoda günün haberleri. Mutfaktan yana fokurdayan çaydanlığın sesi ve konuşmalar. Terliklerimi aranıp buluyorum. Parmaklarımda dokunma arzusu. Alnımda gümüş renkli bir deniz.  

Sayfayı çeviriyorum:  

(*) şiir, LeRoi Jones / Amiri Baraka, yazarın serbest çevirisiyle alıntılanmıştır. 


Kaynak : https://web.archive.org/web/20020531212449fw_/http://www.araf.net/dergi/sayi05/metinler/ozbi095e.html

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder