Devletin derinini duymuştuk da, internetin derini de nereden diye çıktı diye sormayın. Çıktı işte. Bu derin internet tamlaması, belki benim bir kaç yüzyılı birarada yaşamak durumunda kalan naçiz aklımın bir uydurmasıdır, ama ne farkeder ki? Sabahtan akşama dinlediğiniz, seyrettiğiniz, okuduğunuz o Susurluk kamyonları dolusu uydurmadan daha zarif, ihtimal akıllarınıza daha az zarar bir uydurma sunuyorum sizlere - üstelik inanmanızı da talep etmiyorum. İhtimal bu yüzden uydurmam kaymak, hem de diğerlerinden daha gerçektir.
Derin internet üzüntüde. Silikon vadisinin kuytularında yuvalanmış Open Source kurtuluş örgütü, yakın zamanlarda kazanmış olduğu büyük bir destekçisini sığ internete kaptırdı: Bilgisayarını ucuz bir telefon gibi kullanan aptal sarışınlara, dizüstü oyuncaklarını daha açmayı kapamayı beceremeyen yerden bitme avukatlara, hayatının aşkını internette bulacağını sanan evde kalmış biçarelere ve bilimum sıradan orta sınıf mensubuna e-posta ve laklak (chat) satarak büyüyen America Online parayı bastırdı ve Netscape'i satın aldı. Netscape'in işe yalın ayakla gelen, kahvesini koyu içen, kulakları küpeli, en zevksizi "new age" dinleyen ve de her zaman "chic" çalışanlarının şimdi lacivert takım elbiseli bir patronu var. Sanal dünyanın dört bir yanına yayılmış liberallissimo tekno-geyikçiler, eski tüfek GNU'cular ve Linux müritleri, tam da tekelci kapitalizmi dize getirmek üzere olduklarını düşünürken şu olanlara bakın, ellerimiz böğürlerimizde kaldı. Kurtuluş örgütü diyorum ama, abarttığımı düşünmeyin: bu tekno-geyik çocuklar bizim coğrafyamızda doğmuş ve bizim kahvelerimizde büyümüş olsalardı, sonuç nasıl olacaktı? Ben metaforlara inandığımı her zaman söylemişimdir: yanda gördüğünüz simgeye bakarak (veya üstüne tıklayarak) düşünebilirsiniz.
Mozilla, şu anda kullandığınız tarayıcınıza (eğer Netscape markasını taşıyorsa) yaratıcılarının ve derin internet tekno-geyikçilerinin verdiği isim. Bu sevimli dinazor, Microsoft'un haksız rekabeti altında bunalan Netscape'in bedava dağıtmak zorunda kaldığı tarayıcısının araştırma geliştirmesini sürdürebilmek üzere program dosyalarını kamuya açmasıyla özgürlüğünü kazanmış ve tekno-geyikçilerin Linux pengueninden sonra en çok sevdikleri hayvancık olarak gönüllerde taht kurmuştu. Açık yazılım (Open Source) hareketinin kökenleri internetten de eskiye dayanıyor. Kısaca ve kabaca "programlamanın mülkiyetinin kişilerde değil kamuda olması gerektiğini savunan" ve "yazılımların ancak bu şekilde bütün toplumun yararına olacak şekilde gelişebileceğini öne süren" bu hareketin öncülüğünü GNU topluluğu yapmıştı. GNU'cular vaktiyle komünistlikle dahi suçlandılarsa da, bana sorarsanız Amerikan liberalizminin biraz kaçık, biraz mühendisçe bir yorumundan daha fazlası değildi hayata geçirmek istedikleri. Pek çoğumuz için kullanışlı birer gereç olan bilgisayar programları, yaratıcıları için daha farklı anlamlar taşırlar. Mühendisler birbirlerinin yazdıkları programları okurken, tanışır, haberleşir, şakalaşır, makine komutları arasına insani renkler de nakşederler. Uzmanlık gerektiren pek çok meslekte olduğu gibi, bu meslekte de işin ölçüsünü kaçıranlar (ki açık yazılımcıların çoğu kaçırmışlardır) gerçek dünyayı yaptıkları iş aracılığıyla algılamaya başlar ve giderek kendi üzerine kapanan bir gündelik içersinde, meslekleri aracılığıyla hisseder, sever, üzülür, kızar, konuşur ve siyaset yapar olurlar. Program dosyaları, yaratıcıları için bir dile, ortaklaşa kurulan bir dünyanın yapı taşlarına dönüşürken, aynı zamanda öğrenilmiş ya da içten gelen bir "iyinin" yegane ifade aracını da oluştururlar. GNU'cular, girdikleri çabayı hangi akıl yürütmelerle akılcılaştırıyor olurlarsa olsunlar, esasen, "iyiyi" yaratmak üzere kurdukları psedo-dünyalarının, ticari şirketlerin yayın ve mülkiyet hakkı satırlarıyla parçalanmasına ve zaptedilmesine isyan ediyorlardı. Gerçek ve iktisadi dünyaya karşı daha acemi ve daha dilsiz olduklarından kuşkuyla karşılandılar. GNU'nun keçisi hiç bir zaman Linux'un pengueni ya da Mozilla'nın dinazoru kadar sevilmedi. Ama dünyalarına bir yol açtılar; dahası kaygılarını ve seçimlerini kurumlaştırmayı başararak kendilerini kanıtladılar. Gerçekten de, birbirlerinden özerk çalışan yüzlerce mühendisin, boş zamanlarında bir çeşit imece ilişkisi içersinde ve para karşılığı olmaksızın yazıp geliştirdikleri "açık yazılımlar" nitelik, sağlamlık ve işlevsellikte ticari ürünleri fersah fersah geçti. Bu başarı tekno-geyikçilerin ve ekranları içine gömülmüş yaşayan gözlüklü ineklerin sabırlı egolarını okşarken, iktisadi dünyanın da dikkatini çekti. Netscape'in satılmasının hemen öncesinde, (pek çoğu Microsoft korkusundan olsa da) hatırı sayılır çaptaki ticari şirketlerin de "açık yazılımın" erdemlerinden dem vurmaya başladıkları görülüyor, köktenci öncülerinden daha yumuşak söylemli kimi açık yazılım yandaşları, kamu malı yazılımın ticari şirketler için de neden tercih edilmesi gerektiğine dair akıllar yürütüyorlardı.
America Online, Netscape'in açık yazılım hareketine ve Mozilla topluluğuna vermiş olduğu desteği hiç bir şekilde kesmeyeceğini hemen açıklamış olsa da, tekno-geyikçilerin yürekleri pırpır, web siteleri kararsız ... Aptal sarışınlardan kazanılan parayla desteklenecek dünyalarının eskisi kadar gerçek ve sıcak olmayabileceğinden korkuyorlar. Oysa ki aptal sarışınların böyle bir sorunu yok, belki de bu yüzden onlardan gerçeği de yok.
Dostlukla
Kaynak : Araf Dergisi Kasım 1998