Posta kutumda bulduğum zoraki reklam mektuplarını çoğunlukla içine bakmadan siler geçerim. Bazen bir başlık merakımı cezbeder, e-postayla reklamı yapılan bir şeye para verecek gözüm olduğundan değil ama. Alışkın bir inceleme dürtüsüdür benimki - erkek primatlar olarak o pek sevdiğimiz haz oyununun muhtemel bir açılışıdır öte yandan: açıklamak üzere anlamak ve anlamak üzere açıklamak.
Heyhat!
Bu sefil e-posta reklamlar çoğunlukla, 10 dolara zengin olmanın sırrını satan basit aptallıklar ve yahut - mesela tüm Londra büyükşehir bölgesindeki - en cazip otomobil yedek parçası fiyatlarını müjdeleyen gevezeliklerdir. Eskiden olsaydı - yani düzenin iletişime geçebileceğim bir aklı olduğunu hala varsaydığım günlerde olmuş olsaydı, belki de en azından içimden "Yahu kardeşim, ben Viyana'da oturuyorum, bana ne Londra'daki yedek parça fiyatlarından!" mealinde bir şeyler geçirir, hatta belki o yedek parça satıcısına bir kaç satır bir şeyler bile yazmış olabilirdim. Mektubum Londralı yedek parça satıcısının bilgisayarının başında oturan kızın ekranına düştüğünde, muhtemel bir iki yıl önce Scarborough'dan Londra'ya gelmiş ve üç aylık bilgisayar kursundan sonra yedek parçacıda e-postayla gelen siparişleri almak üzere işe başlamış bu taşralı kızcağız, yazdıklarımı - sipariş olmamasına rağmen - önemli bulabilir ve ne yapması gerektiğini kestiremediğinden amirine sormaya karar verebilir; amir - o gün eğer solundan kalkmamış veya miskinliği üstünde değilse - siparişci kıza "sil gitsin" demek yerine, e-posta ilanlarını dağıtma işini verdikleri küçük firmaya telefon ederek reklamlarının neden Viyana'ya gönderildiğini sorabilir; e-postacı çocuk bu türden ufak tefek yanlışlıkların önemsiz olduğunu öne sürmek yerine kibar ve titiz bir girişimci olduğunu göstermek amacıyla mektubun bir nüshasını kendisine göndermelerini isteyebilir; taşralı kızcağız önemli bir şeyi atlamamış olmanın kıvancıyla, bilgisayarının başına döner dönmez ilk iş benim mektubumu o gün hemen dağıtımcıya gönderebilir ve bendeniz sonunda Londralı yedek parça satıcısının elektronik ilan dağıtım listesinden azad olmuş olabilirdim. Gülmeyin, hayatta her şey mümkündür. Lakin, bütün bu olup bitenler, benim ertesi gün posta kutumda - mesela bu kez de tüm Kaliforniya'da - armudun iyisini en ehven fiyattan sunan bir manavın reklamını bulmamın önüne geçemeyecekleri gibi, anlaşılacak veya açıklanacak bir takım özgüllükler de içermezler. Herşeyin neden böyle olduğunu biliyoruz zaten: şeyler böyledirler ve böyle oldukları için de şeydirler.
Posta kutuma son - yani az önce - düşen reklam, ABD başkanının önümüzdeki hafta piyasaya verilecek olan sorgu videolarından korsanlanmış parçaları herkesten önce - hemen bu gece - izleyebileceğim bir web sitesinin adresini bildiriyor. Söz konusu sitede beni sadece başkanın façasının büyük jüri önünde aldığı şekiller beklemiyor; ayrıca 2000.- dolar ödüllü bir çekilişe katılabilir ve hatta arzu edersem ayda 4.95 dolar gibi görülmemiş bir fiyattan kendi sitemi de - onların belirleyecekleri reklamları ücretsiz yayınlamayı baştan kabul etmek koşuluyla - kurabilirim. Düşünüyorum: bende parmağımı kıpırdatma isteği yaratmamış olsa da, bu son reklam mektubunun merakımı Londralı otomobil yedek parçalarından veya Kaliforniyalı armutlardan biraz daha fazla cezbettiğini söyleyebilirim. Henüz ölmemiş ve hatta görevi başındaki bir ABD başkanının, bir pazarlama nesnesi olarak da ülkesinin ekonomisine hizmet edebildiğini görmek gözlerimi yaşartıyor. Eski türden bir erkek primat olarak, kendimi bu haz furyasından mahrum etmek istemiyorum ben de pek tabii - şehvetle anlamaya girişiyorum.
Dostlukla
Özcan Özbilge
Kaynak : Araf Dergisi Eylül 1998