index

31 Ağustos 1998 Pazartesi

Tasarımcınızın X-Emelleri - Özcan Özbilge

Tasarımcınızın X-Emelleri / Özcan Özbilge
Ağustos 1998 

Bilgisayarımın başına dikilmiş, bir yandan ağzına götürdüğü tel çerçeveli gözlüğünün sapını kemiriyor, bir yandan da orada öyle dikilip durmasının meyvesini - ona soran gözlerle bakmamı - bekliyor. Sakalının solgun kızılları, şimdi seyrelmiş ak saçlı kafasının bir zamanlar renkli olduğuna işaret ediyorlar. Ekranımdaki satırı bitirmeye çalışırken, kaşlarımın altından da bedeninin duruşunu kesiyorum ... yine bir angarya mı yıkmaya çalışacak, yoksa ilginç bir şeyler mi anlatmak niyetinde? Klavyemden çıkardığım çakur çukur senfoniyi ekrana patlattığım şiddetli bir tokatla nihayete erdirip arkama yaslanıyorum. Patronum hiç beklemeden konuşuyor: X-emel uygulamaları geliştirmeye ne dersin? Biraz muzip, biraz kıvançlı, ilgimi çektiğinden emin. 

Hımmm, x-emel uygulamaları ha? Bir elimi başıma götürüp, saçlarımı karıştırıyorum. 

Aslına bakarsanız, Mahmutpaşa`da gömlek, Sahaflar'da ansiklopedi satmış, Ümraniye`nin trikotaj atelyelerinde yün tozu yutmuş, Beşiktaş`ta mütercim, Babıali`de çevirmen olarak bilinen, ümit veren genç şairlikten erken emekli, gündüzleri işletim sistemi yazan, geceleriyse kültür çözümlemesi yapan birinin, bir sabah uyandığında x-emel uygulamaları da geliştirmeye başlamaması için hiç bir neden yoktur. Benim ama, galiba bu kez, başlamak için fazladan nedenlerim vardı. Çocukluğundan bu yana, X sesinin ve bu sesin yarattığı duyumların peşinde, aslında taksi şöförü olmak istemiş, herşeyi olmuş ama onu bir türlü olamamış, belki -spekülasyon bu ya - Allah bilir sırf bu yüzden Marksist ve her zaman bir takım emellerin peşinde, yolu yarılamış yıldızsız bir seyyarenin, X sesini ve o emelleri biraraya getiren bu yeni sözcüğün cazibesine kapılmaması düşünülebilir mi? Belki de ben bu iş için yaratılmış ve ama biraz erken gelmiştim dünyaya - belki de bu son teklifiydi kaderin. 

"Aaa, bak bu ilginç!" dedim, biraz nazlanmaya hazırlanan bir edayla ama, profesyonelliğin raconunu elden bırakmamak gerekir ya ... devam ettim: "konuşalım bu konuyu." Ayrıca, x-emel uygulamaları geliştirmenin, öyle herkeslerin de rüyalarını süsleyecek bir iş olduğunu söyleyemeyiz herhalde. Bir kere sözcüğün içerdiği sesleri sevmiyor olabilirsiniz: Örneğin, x-em-el şeklinde söylendiğinde, Freud'un sofasından Kasımpaşa sokaklarına kadar uzanan geniş bir metaforlar ve sesler evreni kulağımıza doluşuveriyor. Biraz nezaketsiz, hatta pekala sakil bile olduğu söylenebilir bu sözcüğün: X-emel. 

İnternetin İngilizce kısaltmalar denizinde, kısaltmalardan bir kısaltma XML, açılmış adıyla "Extensible Markup Language". XML'i Türkçeye nasıl çevirecekler, doğrusu henüz bilmiyorum. Lakin resmi bilişim Türkçesini takip edebildiğim kadarıyla bir tahminde bulunursam, "Genişletilebilir İmgeç Dili" şeklinde veya buna pek yakın bir karşılık önerileceğini sanıyorum. Gerçi belli olmaz, Microsoft Türkçesinin resmi bilişim Türkçesini köşeye sıkıştırdığı şu günlerde, bakarsınız XML'in nasıl Türkçeleşeceğine de Microsoft karar verebilir. Microsoft Türkçesi dedim de, bu dil gözüme ya da kulağıma çalındığında Öztürkçe duymuş Ahmet Kabaklı gibi titremeye başlayıp, ağzımdan köpükler saçarak yerlerde debelendiğimi de itiraf etmem gerekiyor. Fakat nerede kalmıştık? XML'deydik, evet. 

Efendim, XML'in "genişletilebilir" bir şey olmasının bir nedeni var. Okuduğunuz bu dosyanın da düzenlenmesinde kullanılan HTML (Hypertext Markup Language) dilinin sağladığı sayfa düzenlemesi ve sunum olanakları tasarımcılara dar geldiğinden, daha genişletilmiş bir imgeç diline ihtiyaç duyulmuş. Gerçekten de, HTML basit sayfa düzenlemelerinden daha fazlasını gerektirmeyen yazı ağırlıklı belgelerin elektronik sunumunu kolaylaştırmak için düşünülmüş vaktiyle. Tasarımcılarsa, ekranda arzu ettikleri sonucu alabilmek için HTML'i amacı dışında kullanma yoluna gitmişler, çaresiz kaldıklarındaysa matbuatın biçimlerine sığınmışlar. Sözgelimi, ağda birbirinden farklı boyutlarda ve çözünürlükte ekranlarla seyre çıkan kullanıcıların tümüne birden aynı sayfa estetiğini sunmak, HTML ile neredeyse imkansızdır. Etrafınıza şöyle bir baktığınızda, webin, dolaşımdaki en küçük boyutlu ekranlara sığabilecek şekilde sabit boyutlarda hazırlanmış, tatsız ve matbuat kılıklı milyonlarca sayfayla dolup taştığını görürsünüz. Biraz büyükçe bir ekranınız varsa, bu sayfaların kötü yapılmış olanları gidip ekranınızın sol kenarına yapışırlar, biraz daha iyice olanlar ise kendilerini ortaya alarak iki tarafta geniş boşluklar bırakırlar. HTML ile web sayfalarına kazandırabileceğiniz işlevsellik de oldukça kısıtlı ve az seçeneklidir. Ağda domates satmaya çalışan bir manav ile kelli felli bir milli devlet sanal ziyaretçilerine aşağı yukarı aynı kullanıcı arayüzünü (user interface) sağlamak durumundalar. HTML sayfalarını bugün çeşitli ilave programlama dilleri kullanarak canlandırmak mümkünse de, toplama uygulayımlarla gerçekleştirilen web tasarımının, üretimi meşakkatli, bakımı zor, kısa ömürlü ve elektronik aktarımın aksaklıklarına karşı dayanıksız bir ürün olduğu biliniyor. 

XML, anlayacağınız, zaman içersinde HTML'in yerini almak üzere geliyor. İnternette mevsimlik doğup batan bir çok geçici yenilikten farklı olarak XML kalıcı bir yer istiyor sanal hayatlarımızda. Lakin selefinden esasta bir farklılığı var: XML bir sayfa düzenlemesi dili değil bir dil dili. Evet, biraz karıştırdığımı düşünüyorsunuz, farkındayım, ama şunu eklediğimde, söylediklerimin az daha aydınlanmış olacağına eminim: XML ile herkes kendi HTML'ini yazabilecek. Yani öyle ki tasarladığınız sayfanın ne gibi bileşenlerden oluşacağına kendiniz karar verecek, bu bileşenleri kullanışlı "imgeç işleyicilerde" tanımlayacak ve sonra oturup sayfanızı kurmaya girişeceksiniz. 

Mesela diyelim ki biz de bir AML (Araf Markup Language) yazmaya karar verdik ve sitemizin babası sevgili Taner'i bir imgeç olarak tanımladık: <TANER>. Taner, her zaman beyaz zemin üzerinde mavi renkte oniki punto Times New Roman ve illa da Keith Jarrett'ın Gurdjieff yorumları eşliğinde okunmak isteyen bir adam olsun. Taner'i bir imgeç olarak öyle tanımlarız ve o isterse bir Arafiyan tartışmasında konuşuyor, isterse bir makalede yorumlarını sunuyor olsun, sizler onu her zaman o renkte, o puntoda ve o müziğin eşliğinde okursunuz. Daha fazlasını da yapabilir ama Taner: sözgelimi satırlarını okumak isteyenlerin, önce kendi veri tabanından rastgele seçilmiş bir sinema tarihi sorusunu doğru olarak cevaplandırmalarını isteyebilir ve sizde o cevabı doğru olarak veremediğiniz müddetçe Taner'in satırlarını tarayıcınızda göremezsiniz. Veya yine diyelim ki Taner oniki punto maviden bıktı ve artık sekiz punto lacivert okunmak istiyor. Güzel. İnternet'in en ücra köşelerine kadar yayılmış olabilecek Taner yazıları, bir kaç klavye darbesiyle merkezi olarak değiştirilebilir - artık mavi Tanerleri arayın ki bulasınız. 

Yalnız ... bir şey var. 

Ben sizlere bu oyunları anlatıyorum anlatmasına da, XML esasen Taner'in keyfinin veya benim tahayyülümün hizmetinde olmak üzere geliştirilmiyor. İnternetin başlı başına bir sanayiye dönüşme sürecinde, manavları milli devletlerden, rakip işletmeleri birbirlerinden ayıracak, web sitelerinin derinlemesine gelişmesini ve uzmanlaşmasını destekleyecek, ağın işlevsel tekdüzeliğini parçalayarak hakiki anlamda uygulayımsal ve kıran kırana bir rekabeti devreye sokacak yeni bir aşamaya giriyoruz aslında. XML ile bir kısım web sayfaları artık, yeniden üretilemez kullanıcı arayüzlerine dönüşeceklerinden, webin "avamı" ve "seçkinleri" de kalıcı olarak ayrışmış ve internetin bir zamanlar içerdiği eşitliğin son kırıntıları da tarihe karışmış olacaklar. 

Bütün bunlara tasarımcılarınızın kötü emelleri neden olacak - benim değil ama bakın, ben, artık biliyorsunuz ki X sesinin peşindeyim sadece. Bir gün bir yerde bir XML görürseniz ve bu size tuhaf bir şekilde Mahmutpaşa'yı hatırlatırsa eğer, evet, evet, yanılmadınız, işte o ... 

Dostlukla
Özcan Özbilge


Kaynak : Araf Dergisi Ağustos 1998